Türkçe Nereye Gidiyor?
Dil, insanlık tarihiyle ortaya çıkmış ve zaman içerisinde değişim geçirerek kendisini geliştirmiş bir olgudur. Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır. Diller insanlarla ortaya çıkar ve onlarla birlikte gelişim gösterir. Bundan dolayı, ortaya çıktıkları coğrafya, dili kullanan ulusun sosyal, ekonomik ve kültürel değerleri o dilin niteliğini belirler.
Dil bir milletin ses bayrağıdır. Şanlı bayrağımızın yerine başka bayrak koymak bu vatana nasıl ihanetse, güzel dilimizi yabancı kelimelerin istilasına terk etmek aynı ihanettir. Dikkat çekmek istediğim nokta şu; yüzyıllardır kullana kullana Türkçeleştirdiğimiz veya aslında Türkçe olan sözcüklerin yerine ağırlıklı olarak İngilizce kelimeleri koymak bir meziyet oldu.
“By by “ kelimesi çocuklarımızın taze dimağında yer buluyor. Ne oldu “güle güle” ye?” Daha başka örnekler de var. Berberler “Hair designer” olmuş, mağazalarımız “Show center”. Kunduracılar “Shoes”. “Star” gazetesi okuyoruz.
Türkçeye ve Türk kültürüne sahip çıkma günden güne azalmakta. İnsan kendine sormadan edemiyor . “Nedir bu önüne alınamayan gerileme!”
Atatürk “Türk Kimliğini” Türkçe ile tanımlamıştır. Türkçeyi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille, eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur.
Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesiyle ortaya çıkan tüm çalışmalarda sadece kendi özümü yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmaktan ibaret değil midir? Elbette ki; hiçbir dil içinde bulunduğu durum itibariyle diğer dillerden de etkilenmemiştir diyemeyiz. Her millet birbirleriyle sözcük alışverişine girmiştir. Fakat kendi öz benliğimizden vazgeçip yalnızca yabancı dillerin etkisi altına girmekte insana “bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten.”
Bazıları da “Türkçe bir iki nesil sonra yok olmadan yabancı dille eğitime son verilmeli, onun yerini yabancı dil takviyeli Türkçe Fen liseleri veya Türkçe bilim ve teknik yayınları (telif ve tercüme, dergi ve kitaplar) devlet ve çeşitli kuruluşlarca teşvik edilmeli. Unutulmamalı ki, Türk Devleti’nin birinci görevi Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçenin ilelebet yaşamasını sağlamaktır.”diyor. Belki de bu kadar katı olmamak da gerekli; ancak şu anki durumumuza bakılırsa bunun şart olduğunun söylemeden geçemiyor insan.
Çocuklarımıza Türk benliğini aşılayamazsak ve onlara Türk olmanın ne kadar farklı ve güzel olduğunu anlatamazsak; ne Türklüğün ne de Türk Dilinin bir önemi kalacaktır. Her girdiğimiz mağaza isimleri, günlük konuşmalarımıza giren sözcükler, hayatımızın bir parçası olan bilgisayarda yapılan yazışmaların bizleri ne kadar etkisi altında aldığı bir gerçektir. Özellikle turistik bölgelerde Türkçe konuşmak ve işyerlerine Türkçe adlar vermek âdeta ayıp görülmeye başlandı. Kurum kuruluş adları, gazete ve dergi adları, sabahları birbirimize verdiğimiz selam sabah konuşmaları…
Bu kadar güçlü bir dile sahip olmanın verdiği rahatlığı yaşayıp daha geliştirmek yerine onu yozlaştırmaya ve hayatımızdan kolayca çıkarmaya çalışma peşine düşmüş gibiyiz. Artık yavaş yavaş küstahlaşmaya başladığımız elimizdeki değerlere sahip çıkamayacak kadar küçüldüğümüzü bile göremiyoruz. Acaba farkında olmadan Türkçe konuşmaya gericilik olarak mı kabul ediyoruz. Ya da gelişimizi yabancı kelimelerin dile sokuluşuyla gerçekleşeceğini mi söyledi birileri de bizim haberimiz yok. Dilimizin ve kültürümüzün öneminin farkında olmamamız da gönüllü birer sömürge olduğumuzun göstergesi değil midir? Bu hiç aklımıza gelip de düşündük mü bunu.
Ülkemizin gelişimini de ekonomik yeterliliklere bağlamak da çok yanlış bir düşünce. Kültürsüz bir milletin ya da kültürünü kaybetmeye mahkum bir milletin ilerlemesi de söz konusu değildir.
Okullarımızda her sabah ant içtiğimiz Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesine ne oldu peki? Değerlerimiz, yaşantılarımız ne bu kadar hızlı bir değişim içerisinde?
Biraz daha dikkat etmemiz ve bunları düşünmemiz gerekiyor. Düşünüp neler yaptığımıza bakmadığımız müddetçe öz benliğimizi kaybetmek elden bile değil.